top of page

Kronos ve Kairos

  • Yazarın fotoğrafı: Buse Nil Atar
    Buse Nil Atar
  • 7 Nis
  • 3 dakikada okunur

Heidegger'in başyapıtı olan Varlık ve Zaman (Sein und Zeit) (1927), varoluşu zaman bağlamında ele alır ve bu nedenle zaman, Heidegger’in düşünce sisteminde merkezi bir konumda yer alır.
Zaman, Heidegger’e göre, varoluşun kendisiyle iç içe geçmiştir; varoluş, zamansallıktan ayrı düşünülemez. İnsan hayatı, bir başlangıcı ve sonu olan bir doğrusal süreçtir; doğumla başlar ve ölümle sonlanır. İnsanın dünyadaki varoluşu, zamanın akışı içinde sürekli şekillenir. Yaşam dediğimiz şey, aslında zamanın kendisidir; bir bireyin "hayatta olduğunu" ifade etmesi, bu varoluşun zaman zemininde gerçekleştiğini kabul etmek anlamına gelir.
Zaman, ontolojik bir gerçekliktir ve zaman yoksa bireyin varoluşu da yoktur.
Antik Yunan düşüncesinde, zaman iki temel kavramla ele alınır: Kronos ve Kairos. Kronos, sıradan, ölçülebilir, doğrusal ve sıralı bir zamanı ifade eder. Kronos, yaşadığımız olayları tarihsel bir sıraya koyma hali, bugünden sonra yarının, ondan sonra ertesi günün geldiği, eşit parçalara bölünmüş, düzenli bir zaman anlayışıdır. Bir takvimin, bir saat diliminin gösterdiği süre Kronos’tur. Bu, lineer bir zamandır ve insan yaşamındaki olaylar, bu kronolojik sıraya göre ilerler.
Kairos ise, zamanın daha öznel, içsel ve niteliksel bir boyutudur. Kairos, içsel bir zaman kavramı olarak, insanın dünyayı algılama ve yaşama biçiminde, daha kişisel ve derin bir anlam taşır. Kairos’u tanımlamak güç olabilir, çünkü rasyonel ve lineer bir kavram değildir. Örneğin, bir aktörün adını hatırlamaya çalışırsınız ve birkaç gün geçtikten sonra birden aklınıza gelir. Rüyalar, Kairos’un bir parçasıdır; belirli bir düzen ya da mantık çerçevesinde anlaşılmaz, aniden ve beklenmedik şekilde ortaya çıkarlar. Kairos, zamanın kaotik ve çok katmanlı, mantıksız tarafını temsil eder. İnsan yaşamında, Kronos’a olduğu kadar Kairos’a da ihtiyaç vardır. Kairos, hayatın beklenmedik anlarına, sürprizlerine ve spontanitesine açıklığı ifade eder.

TRAVMAYA BAKIŞ

Travma, bireyin Kronos’unu kaybettiği durumlardan biridir; travmatik olaylar sırasında zaman algısı bozulur ve olaylar sıralı bir şekilde hatırlanamaz hale gelir. Ancak Kronos’un geri kazanılması, bireyin yaşamındaki düzenin ve anlamın yeniden kurulmasını sağlar.
Öte yandan, yalnızca Kronos’a bağlı bir yaşam, insanın içsel dünyasını, Kairos’un sunduğu anlamı ve derinliği yitirmesine neden olabilir. Kairos’u kaybeden bireyler için hayat, monoton ve mekanik bir hale gelir; her şey mantıklı, organize ve formüle dayalı olur, ancak spontane ve beklenmedik olana yer kalmaz. Kairos’un kaybı, insanı bir makineye dönüştürür; her şeyin mantıklı bir sebep-sonuç ilişkisine dayalı olduğu bir dünyada, Kairos’a yer yoktur. Oysa insan, sadece Kronos’a göre yaşayamaz; Kairos’un sunduğu beklenmedik sürprizler, hayatın canlılığını ve insanlığın özünü oluşturur.

OBSESYONLAR

Takıntılı davranışlar (obsesyonlar), Kairos’u ekarte etmeye yönelik Kronos odaklı bir yaşam biçiminin göstergesidir. Örneğin, kapıdan çıkmadan önce kapı koluna beş kez dokunmak gibi bir ritüel, bireyin belirsizlik ve varoluşsal kaygılarından kaçmak için hayatını tamamen kontrol etmeye çalışma çabasıdır. Bu birey, Kronos’un baskınlığı altında yaşar ve yaşamındaki her şeyin ölçülebilir, düzenli ve kontrol edilebilir olmasını ister. Ancak varoluşsal açıdan bakıldığında, bu yaklaşım bir yanılgıdır; çünkü insanın tüm belirsizlikleri ortadan kaldırması mümkün değildir.
Hayatın doğası gereği Kairos, yani beklenmedik olan ve kontrol edilemeyen anlar, kaçınılmaz olarak var olacaktır. Birey, Kronos’un kontrol edilebilir yapısına tamamen teslim olduğunda, Kairos’un getirdiği sürprizleri ve hayatın beklenmedik anlamlarını dışlar. Ancak insan varoluşunun tam anlamıyla yaşanması, hem Kronos hem de Kairos zamanlarının bir dengesine dayanır. Kronos, düzeni ve mantığı sağlarken, Kairos yaşamın anlamını, derinliğini ve spontanitesini sunar.
Sonuç olarak, insanın takıntıları ve kontrol etme eğilimleri, Kronos’un baskın olduğu bir yaşam biçiminin göstergesi olabilir. Bu tür bir yaşam, belirsizliği ve beklenmedik olanı dışlamaya çalışır, ancak bu mümkün değildir. İnsanın varoluşsal kaygılarıyla başa çıkabilmesi için, Kronos ve Kairos arasında bir denge kurması gerekir. Kairos’un getirdiği beklenmedik anlara açık olmak, yaşamı daha anlamlı ve tatmin edici kılar.
 
 
 

Comments


bottom of page